İç Hesaplaşma.


Bir yaşa kadar çok içine kapanık biriydim. Dünya sanki beni çevreleyen dar bir çemberden ibaretti ve burada mutluydum, çocuktum. Sonra okul denilen şey başladı. İlk gün çok ağladım... Ve öğretmenime derse başladığı için çok kızdım. Çalışkan bir öğrenci olacak diye yordular bu davranışımı ama yanıldılar. Ben diğer çocuklarla nasıl iletişim kuracağımı bilmiyor ve beni çevreleyen çemberimden çıkmak istemiyordum, korkuyordum. Ve hâlâ korkuyorum!


Tek farkla, ben bu çemberden çıkmaya çalıştım defalarca ama her defasında başarısız oldum. Her girişimimde, kendimden feragat ettim ancak işin asıl kötü yanı, kendim denilen şeyi bile artık bilmiyorum. Bu boşluk hissinden dolayı ki, hep mahcup, kırgın, ürkek idim. Sanki herkes benimle dalga geçiyor, neden böyle olduğumu konuşup gülüyorlardı. Sahi ben neyim? Bilmiyorum...


-Öğrenmek istedim. En yakınlarımda aradım, onlar gibi olmaya çalıştım ama olamadım. Okuyunca adam olursun kilişesine sarıldım, okudum, bir şey kazanmak isterken başka bir şey kazandım ve gidiverdim, ki bu kazandığım da okul çevremin genel iradesinin tezahüründen başka bir şey değildi. Beni çok çalışkan bir öğrenci sandılar hatta çok zeki! Ne yazık ki bilemediler yine. Çemberime tekrar geri dönmek istedim. (Çemberimde mutluydum ya.)


Dönemeyince çemberime, tekrar mücadeleye karar verdim ve hayata sarıldım. Bu sefer kendimi bulacak ve hayat içinde bir yere sahip olacaktım. Öyle bir boşluk içinde bir şeyden bahsetmiyorum, özgül ağırlığı olan! Ama yine olmadı. Yine mahcup, kırgın ve ürkek idim. Ancak fark ettim ki, her başarısızlıkla bulamadığım kendimden biraz daha uzaklaşıyordum. Umutsuzluk, karamsarlık, doğuştan melankolik yapıma çıkmamacasına yavaş yavaş eklemleniyordu. Eklemlendikçe büyüyor vücut oluyordu. Kronolojik hata olmasın, önceden her şeyden uzaklaşmak istedim, kendimden bile. Sanki sevdiklerim hayattalardı hâlâ...

Günde 10-12 bazı günler bundan daha fazla süre çalıştığım bir işe girdim. Her gün birbirinin aynısıdı, her şey birebir aynı gibiydi. Kendi kendime düşünmeye gerek yok, çalış gitsin diyordum. İnsan düşündükçe deliriyor, düşünmedikçe de makineleşiyor. Ve ben düşünmeyi seçtim, delirmeyi seçtim... Sonra pes edip kendimi derslere verdim. Neyi hedeflediğimi bilmiyordum ama kendimi derslere vermiştim. Klasik bir Türkiye öğrencisi gibi davranıp puanıma ve alanıma göre gelebilecek en iyi bölümü yazdım. Ve işlevi her geçen gün azalan üniversite denilen ortama attım kendimi.

-Yine bir başlangıç anı! Geçmişi kafadan sil ve yeni sayfaya kendini yaz, ama önce kendimi bulmalıydım. İnsan kendinden kaçabilir mi ya da kendinden nereye kadar kaçabilir?


İnanç küçüklükten beri saf duyguyla bağlı olduğum ama bir yandan da aklımın tam olarak yatmadığı inanç. Uzun uzun klişeleşmiş 4 bin yıllık sorgulamaları buraya sıralamaya gerek yok, sığmaz zaten. 9-10 yaşlarındayken bile "Allah her şeyi bilirken beni neden yaratıp bir sınava sokuyor ki" veya "Allah kendi yarattığı kulu neden cehenneme atar ki." veya "Allah neden bunca kötülüğe izin verir ki" ve "Allah varsa ne, nerede, nasıl var oluyor veyahut onun varlığına biz nasıl vakıf oluyoruz, olabiliyoruz." gibi sorular sordum, hep sordum... Bu soruları daha derli toplu yazıyorum, zihninde o yaştaki çocuğun kurguladığı format çok farklı. Bunlar daha çok ikincil üçüncül korkulardı. Asıl korkum, arayıp arayıp her defasında bulamayıp hüsrana uğradığım kendimin/benliğimin bıraktığı boşluk hissini, tükenmişliği, pes etmişlik hissini birazcık da olsa inançla aşabilmem, daha doğrusu ifadeyle bunlara karşı elimde tek kalkanın bu olması, "Eğer inanmasam kesin intihar ederdim".


Eğer bir gün yok olacaksak; yazdığımız veya okuduğumuz kitapların, yapacağımız filmlerin, projelerin, alacağımız terfilerin, yapacağımız büyüteceğimiz çocukların, aşklarımızın, yapmaya çalışacağımız veya yaptığımız devrimlerin, içtiğimiz, yediğimiz, geçirdiğimiz geçirmediğimiz hoş anların, yaptığımız; kısacası bu hayatta attığımız en ufağından en büyüğüne her bir adımın hiçbir anlamı yoktur!


Tarih boyunca tüm filozoflar bununla mücadele ettiler, buna çözüm bulmaya çalıştılar ama hiçbir çözüm, insanları inanç kadar avutmadı, huzurla uyumadı/uytmadı bu hayat.

Felsefe tarihinde bence, en vurucu sözü Nietzsche, "Tanrı Öldü!" diyerek söylemiş ve aslında malumun ilanını yapmıştır. Bu, insanlığın sonuydu; mutlu, huzurlu insanın. Basite indirgesek, bu konuya dair zengin alternatif çözümdür. İnsanlar uzun süre uçurumlara baktığı zaman uçurumlarda ona bakar. 


Evet bir gerçek varsa o da onu saçmalık olduğudur. Yani onun olabileceği en yakın şey saçmalık olduğudur. Sonuçta, geldiğim noktada ya geriye adım atıp kafamı kuma gömüp, karanlıkta yaşayıp uçurumu görmezden gelmeye devam edecektim ya da bir an için cesur davranıp ilerleyecek ve nispeten daha aydınlık bir noktaya gelip gerçeğe yaklaşacaktım. ÇOCUKLUĞUMDAN BERİ KAFAMI KURCALAYAN SORULARI BİLME ARZUSUYLA İLERİ ADIM ATTIM ve KAYIŞ TAMAMEN KOPTU.


Şimdi diyeceksin ki, geri inan. İşte bu işler öyle olmuyor. İnanç, kaybettin mi gitmiştir, bir daha bulamazsın. Bir daha eskisi gibi olmaz. İnanç, kaybettiğin ve sonra arayıp bulduğun bir oyuncağın değildir. Game over, olmuştur yani.


Yaşanılan hayatın hangi durağında bekleyeceğine doğru karar veremeyip, artık geriye dönemeyeceğini anladığın ya da yeniden başlamanın senin için bir kez daha mağlubiyet anlamına geldiğine ikna olup daima pes etmişlik içinde, bulunduğu ve her geçen gün çürüyen bedeni terk etmeyi arzulayan ruha dönüşmek, son duraktır belki de...


Bu noktada intihar aklıma geliyor işte. Kendiside intihar etmiş biri olan Sadık Hidayet'in "Hiç kimse intihara karar vermez. İntihar bazılarına mahsustur. Onların yaradılışında vardır. Herkesin yazgısı alnına yazılmıştır. İntihar da bazı kimselerle birlikte doğmuştur," sözü kaderciğin tonu biraz fazla gibi olursa da doğruluk payı olan bir tespittir. Ama ölüm kesindir. Öyle ya da böyle bir gün herkes ölecek...


Bir arkadaşım, "Sen fazla teoriksin, pratik değilsin" demişti. Üstelik henüz tanışalı çok olmamışken. O da öldü, hemde benden önce.. 


Meğerse ben çoktan ölmüşüm, beni gömmeye gelmelerini bekliyorum.


Yorumlar

  1. Eline sağlık dostum güzel bir yazı olmuş
    Güne bir söz bırakacak olursak
    Ölümü bilmek,
    Kendini bilmektir.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar